Bir âlime sorulur:
– Âşık kimdir ve hâli nedir?
Cevap verir:
– İnsanlarla az haşir-neşir olur. Rabbı ile daha çok başbaşa kalır. Görünüşü sessizdir. Fakat devamlı tefekkür halindedir. Baktığı zaman görmez, çağrıldığı zaman işitmez. Konuşulduğu zaman anlamaz. Başına bir felaket gelse üzülmez. Aç kalsa açlık hissetmez. Görünüşü pejmürdedir. ALLAH’tan başkasından korkmaz. Tenhalarda, ALLAH’a münacaat eder. Dünyalık yüzünden, dünyacılarla çekişmez.
* * *
Kim üç şeyi iddia eder, üç şeyden kendini temizlemez ise o aldanmıştır.
1. ALLAH’ın koyduğu ahlâk esaslarına uymanın zevkliliğini söyler, fakat dünyanın sevgisini bırakmaz ise.
2. Amellerini sırf ALLAH için yapmayı sevdiğini söyler, fakat insanların da kendisine tâzim etmesinden hoşlanır ise.
3. ALLAH Teâlâyı sevdiğini söyler, fakat nefsini terbiye etmez ise o kimse aldanmıştır.
* * *
Abdülkâdir Geylânî
-kuddise sirruh- hazretleri buyurur:
– Kul ALLAH’ı tanıdığı zaman insanlar onun kalbinde yer etmez, çıkar. Ve tıpkı kuruyan yaprakların ağaçtan dökülmesi gibi dökülürler. Böylece onun kalbi, insanlardan tamamen arınmış, temizlenmiş olarak kalır. Bu mertebeye ulaşan kişi, kalbi ve özü yönünden insanlara karşı kördür, sağırdır, onları görmez, sözlerini işitmez...
* * *
Şiblî hazretleri şöyle der:
– Muhabbet ehli sevgi kâsesinden içer, yeryüzü ve şehirler, onlara dar gelir. ALLAH’ı hakkıyla tanırlar, O’nun azametinden korkarlar. Kudretine hayret ederler, ALLAH sevgisi kâsesinden içerler. O’nun ünsiyet denizinde boğulurlar. Ve gene onun münâcaatı ile lezzetlere gark olurlar.
Daha sonra aşağıdaki beyti söyler:
Senin muhabbetini hatırlamak esritti beni,
Hiç gördün mü sevip de, sarhoş olmayanı.
Derler ki:
– Deve sevgiden dolayı sarhoş olduğu zaman kırk gün yem yemez. Daha önce götürebileceği yükten kat kat fazla yük yüklense hiç tınmaz. Çünkü kalbine, sevgilisinin muhabbeti hücum ettiği zaman, yemi sevmez. Sevdiğine kavuşma aşkıyla ağır yüke aldırmaz.
Şimdi düşün ey insan! Bir deve sevdiğine kavuşmak için yemeyi, içmeyi terkeder, ağır yüklere tahammül ederse, sen ALLAH aşkı için haram olan şeylerden neye kaçınmaz, ALLAH aşkı için, oburca yiyip-içmekten neye vazgeçmezsin? Gene ALLAH aşkı için nefsine bazı mükellefiyetler yüklemezsin, eğer bu söylenenlerden hiç birini yapamazsan, o zaman sen, ne dünyada ne de âhirette ne halk yanında ve ne de ALLAH Teâlânın yanında bir fâidesi olmayan, mânâsız kuru bir dâvâ peşindesin!
İbrahim Havvas -kuddise sirruh-’a sordular:
– Sevgi, muhabbet nedir?
Şöyle buyurdu:
– Nefsânî istekleri yok etmek, benlikleri yakmak ve işaretler denizinde nefsi boğmaktır.
Âyet-i celîlede şöyle buyurulmaktadır:
“Asıl hayat âhiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler.” (Ankebût Sûresi / 64)
Yine bunun içindir ki, yüksek mertebeye yükselen herkes ALLAH’a kavuşmayı sever, ölümü arzu eder. Ve ölmekten hoşlanır. Ancak mârifette daha çok kemâl bulmak için yaşamak ister. Çünkü mârifet bir tohum gibidir. Tohum ne kadar kuvvetli ve çok olursa mahsul de o nisbette çok olur. Zaten mârifet, sahibi bulunmayan bir deryâdır. ALLAH Teâlâ'nın celâlini ihâta ve onu tam mânâsıyla anlamak muhâldir.
ALLAH Teâlâ'nın zatını, sıfatını, ef’alini ve mülkündeki sırları bilmek, ne kadar çoğalır ve kuvvetlenirse; âhiret nîmetleri de o nisbette büyür ve çoğalır. Bu tohum, iyi ve çok olduğu vakit, mahsûlün çoğalması gibidir. İşte bu tohum ancak dünyada temin edilir. Ve ancak temiz gönüllere ekilir. Mahsûl ise ancak âhirette alınır.
AŞK ve DUA ile ...