“Mü’minler felâha ermişlerdir. Onlar namâzda huşû’ içindedirler. Onlar boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar zekâtlarını verirler. Onlar eşleri ve câriyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bunlar zemmedilmezler. Bu sınırları aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir. Onlar emânetlerini ve sözlerini yerine getirirler. Namâzlarına riâyet ederler. İşte onlar temelli kalacakları Firdevs Cennet’ine vâris olan mîrasçılardır.” (Mü’minûn s. 1-11)
“Rahmân olan Allâh’ın kulları yeryüzünde mülâyemetle yürürler. Câhiller kendilerine takıldıkları zaman, onlara güzel sözler söylerler. Onlar gecelerini Rabbleri için kıyâma durarak ve secdeye vararak geçirirler. Onlar “Rabbimiz, bizden Cehennem azâbını uzaklaştır; doğrusu onun azâbı dâimî ve acıdır, orası şüphesiz kötü bir yer ve kötü bir duraktır” derler. Onlar sarfettikleri zaman, ne isrâf ederler, ne de cimrilik; ikisi arasında orta bir yol tutarlar. Onlar, Allâh’ın yanında başka rabb tutup O’na yalvarmazlar. Allâh’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zinâ etmezler. Bunları yapan günâha girmiş olur. Kıyâmet günü azâbı kat kat olur. Orada alçaltılarak dâimî kalır. Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyen kimselerin, işte Allâh onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allâh bağışlar ve merhamet eder. Kim tevbe edip yararlı iş işlerse, şüphesiz o, Allâh’a lâyıkı veçhile teveccüh etmiş olur. Onlar, yalan yere şahâdet etmezler. Faydasız bir şey’e rastladıkları zaman, yüz çevirip vakarla geçerler. Kendilerine Rabblerinin âyeti hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar. Onlar; “Rabbimiz, eşlerimiz ve çocuklarımız husûsunda gözümüzü aydın kıl, bizi, Allâh’a karşı gelmekten sakınanlara rehber yap” derler. İşte onlar, sabrettiklerinden ötürü Cennet’in en yüksek dereceleri ile mükâfaatlandırılırlar. Orada esenlik ve dirlik dilekleriyle karşılanırlar. Orada dâimîdirler. Ne güzel bir yer ve ne güzel bir duraktır. Habîbim, de ki:
Duânız olmasa Rabbim size ne diye kıymet versin!