Âriflerden biri şöyle demiştir: Ölüm meleği kula göründüğü zaman, ona “Senin bir saatlik ömrün var. Sen göz açıp kapatacak kadar bile o saatten geri kalmazsın.” der. Buna binaen kulun esef ve hasreti öyle bir şekilde belirir ki eğer dünyâ bütünüyle onun olsaydı bu hasretten kurtulmak için onu vermekte tereddüd etmez, o kalan saatine başka bir saati eklemek için derhal bütün dünyâyı bu müddet içinde nefsini kınamak için verirdi. Böylece eksikliğini telâfi etmek isterdi. Oysa artık böyle bir imkânı elde edemez.
İşte Allâhü Te‘âlâ’nın şu âyetinin işâret ettiği ilk ma‘nâ budur: “Artık kendileriyle (dünyâya dönüş) arzûlarının arasına engel çekilmiştir.” (Sebe s. 54) “Sizden birinize ölüm (alâmetleri) gelip de ‘Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka versem ve sâlihlerden olsam!’ demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allâh yolunda) harcayın. Allâh bir kimseyi eceli geldiği zaman aslâ geciktirmez ve Allâh bütün yaptıklarınızdan haberdârdır.” (Münâfikûn s. 10-11)
Perde aralandığı zaman kulu: “Ey ölüm meleği! Benim ecelimi bir gün te’hir et ki o günde Rabbimin huzûruna özrümü arz edeyim, tevbe edeyim. Nefsim için sâlih bir ameli azık edineyim.” “Günleri tükettin, artık günün yoktur!” “Öyle ise bir saat beni te’hir et!” “Saatleri tükettin artık saatin yok!” Bu bakımdan kulun yüzüne artık tevbe kapısı kapatılır. Can boğaza dayanır. Nefesleri boğazının kemikleri arasında yükselip alçalır. Geçmişi telâfi etmekten ümîdsiz olmanın acısını duyar. Hayatının zâyi olmasından ötürü pişmanlık ateşini tadar durur. Bu hallerin te’sîrinden îmânın esâsı sarsılır! Canı çıktığı zaman eğer daha önce Allâhü Te‘âlâ’dan kendisi hakkında hep iyi amel sebkat etmiş ise rûhu tevhîd üzerine çıkar. İşte güzel son budur. Eğer kazâ ve kader onun hakkında şekâvetle sebkat etmiş ise, rûhu şek ve ızdırâb üzerinde çıkar. işte bu da kötü sondur.
AŞK ve DUA ile ...